MENFİ TESPİT DAVALARINDA ALACAKLININ TAZMİNATA MAHKUM EDİLMESİ ŞARTLARI

Borçlu, aslında borçlu olmadığı veya borçlu olmadığına inandığı bir borcu ödememek için, alacaklının takip yapmasını veya dava açmasını bekleyebilir. Bu durumda aleyhine başlatılan takibe itiraz edebilir. İtiraz üzerine takip duracağından, alacaklı bu itirazı bertaraf ettirmek için harekete geçtiğinde, alacaklının itirazın iptali veya kaldırılması talebi üzerine, borçlu bu konudaki savunmalarını genel mahkemede veya icra mahkemesinde ileri sürebilecektir.
Diğer halde borçlu, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için menfi tespit davası açabilir.
Menfi tespit, kelime anlamı ile olumsuz tespittir. Hukuk literatüründeki anlamı ise borçlu olunmadığının tespitidir. Kendisine karşı icra takibi başlatılmış olunan borçlu, borçlu olmadığının tespit edilmesi için menfi tespit davası açar.
Menfi tespit davası, icra takibinden önce açıldığı takdirde, alacağın yüzde 15’inden aşağı olmamak kaydı ile davacı tarafça bir teminat yatırılması şartıyla, ihtiyati tedbir kararı verilerek icra takibinin durdurulmasına karar verilebilir. Şayet takip kesinleştikten sonra menfi tespit davası açılırsa, bu halde takibin durdurulma imkanı bulunmamakla birlikte, yine aynı miktarda teminat yatırılması şartıyla mahkeme tarafından icra dairesi veznesinde bulunan paranın alacaklıya verilmemesine karar verilebilir.
Menfi tespit davasının borçlu aleyhine sonuçlanması halinde verilmiş olan ihtiyati tedbirler kalkar ve icra takibi kaldığı yerden devam eder. Buna dair karar kesinleştiği takdirde, alacaklı, alacağına geç kavuşmuş olmasından dolayı uğramış olduğu zararları yatırılmış olan teminattan karşılarken, mahkeme, haksız yere dava açmış olan borçlu davacıyı, alacak miktarının yüzde 20 sinden az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına mahkum eder.
Menfi tespit davasının borçlu lehine sonuçlanması halinde ise, ayrıca bir hükme gerek kalmadan takip durur. Bu durumda, borçlu olmadığını kanıtlayan davacı/borçlu, kendisine karşı başlatılmış olunan takip nedeniyle uğradığı zararlar neticesinde alacaklının tazminata mahkum edilmesini talep edebilir. Bu tazminat miktarı, takip konusu alacak miktarının yüzde 20 sinden aşağı olamaz.
Alacaklının tazminata mahkum edilmesi için, kanunun aradığı bir takım şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu şartlardan ilki, talep şartıdır. Mahkeme, ancak, kendisine karşı haksız yere takipte bulunulmuş borçlunun talebi üzerine tazminata hükmedebilir. Borçlunun bu talebi ne zaman yapması gerektiği sorusunun cevabı ise, menfi tespit davasının takibin başlamasından önce mi yoksa sonra mı açıldığına göre değişmektedir. Borçlu, ancak takibin başlamasından sonra açılan davalarda bu talebini ileri sürebilmektedir. Zira takip başlamadan önce açılan davalarda, borçlu, önceden alacaklının kendisine karşı kötü niyetle takip başlatacağını bilemez ve bu nedenle bu şekilde açılan davalarda alacaklı tazminata mahkum edilemez. Takibin başlatılmasından sonra açılan menfi tespit davalarında da, borçlu davacının bu talebini dava dilekçesi ya da cevaba cevap dilekçesinde talep etmesi gerekmektedir. Aksi halde, yani dilekçeler safhasında talep edilmeyen tazminatın davanın ileri safhalarında talep edilmesi halinde borçlu, alacaklının davanın (iddianın) genişletilmesi itirazıyla karşılaşabilir.
İkinci şart, alacaklının takibi haksız ve kötü niyetle yapmış olmasıdır. Gerçekten de, davalı alacaklının tazminata mahkûm edilebilmesinin en önemli şartı “borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetle” yapılmış olmasıdır. Burada, tazminata hükmedilebilmesi için yalnızca haksız bir takip olması yeterli olmayıp, aynı zamanda alacaklının bunu kötü niyetle yaptığının da ispatlanması gerekmektedir.
Menfi tespit davasının kabulü halinde hükmedilecek tazminat miktarının hesaplanmasında, borçlunun yapılan bu takip nedeniyle uğradığı zarar esas alınır. Kanun gereğince, borçlu lehine hükmedilecek tazminat miktarı, alacak miktarının yüzde 20 sinden aşağı olamaz. Bu nedenle borçlu, alacağın yüzde 20’lik kısmı için zararını ispat etmek zorunda olmamakla birlikte, alacaklı da zararın yüzde 20 den az olduğunu iddia ve ispat edemez. Fakat borçlunun zararın yüzde 20 den fazla olduğuna ilişkin bir iddiası varsa, bunu ispatla yükümlüdür.

Yazar : Avukat Meltem CİNKÖSE