Beklenen Miras Hakkının Devri

Mirasçılar tereke üzerinde hukuki işlemlerde bulunabilirler. Ancak tereke üzerinde yapılan bu hukuki işlemlerin mirasın açılmasından önce yapılmasıyla, mirasın açılmasından sonra yapılması arasında diğer mirasçıları bağlayıcılığı açısından fark vardır. Bu yazımızda mirasın açılmasından önce, mirasçılar arasında ve mirasçılar ile 3. kişiler arasında yapılan beklenen miras hakkının devrini inceleyeceğiz.

Beklenen Miras Hakkının Devri

Miras, miras bırakan kişinin ölümüyle birlikte açılır. Beklenen miras hakkının devri sözleşmelerinde ise henüz miras bırakan ölmemiş, yani miras açılmamıştır. Hal böyle olunca miras bırakacak kişi henüz ölmeden, mirasçı tarafından kendisine geçmesi beklenen miras hakkının devri belli sınırlamalara tabi tutulmuştur. Bu sınırlamaların sebebi, mirasın açılmasından önce yapılacak sözleşmelerin, mirasbırakanın kendi malvarlığı üzerindeki tasarruf hakkını ve sözleşme özgürlüğünü engelleyebilecek olmasıdır.

Beklenen Miras Hakkının Devri Sözleşmesi

1- Hukuki Niteliği

Miras açılmadan yani miras bırakan ölmeden önce, mirasçının(muhtemel) miras hissesi veya payı yoktur, bu nedenle mirasçı, miras payı veya hissesini devir edememektedir. Beklenen miras hakkının devri sözleşmesinin konusu ise miras payı veya hissesi değil, miras sebebiyle edinilmesi olasılığı bulunan bir hak, yani miras hakkıdır. Beklenen miras hakkının devri, miras hakkının devrine ilişkin bir nevi taahhüttür, çünkü miras hakkını şimdiden devretmek isteyen, mirasçı ileride olasılık olarak kendisine kalacak miras hakkını devretmektedir.

Beklenen miras hakkının devri sözleşmesi sağlararası bir hukuki işlemdir ve sözleşme özgürlüğü ilkesi geçerlidir. Bu sebeple, sözleşme, ivazlı ya da ivazsız olabilir veya beklenen miras hakkının bir kısmına ilişkin olabileceği gibi tamamına da ilişkin olabilir.

2- Geçerlilik Şartları

Beklenen miras hakkının devri sözleşmesi yapılabilmesi için kanunun aradığı geçerlilik şartı, mirasbırakanın izni veya katılımıdır. Yani mirasbırakanın izni veya katılımı olmaksızın yapılan sözleşmeler ahlaka aykırılıktan dolayı geçersizdir. Söz konusu katılım veya izin hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı bir haktır, miras bırakanın yerine herhangi bir kişi kullanamaz. Buradaki katılım veya izin, mirasbırakanı hukuki işleme taraf haline getirmez, bu sebeple mirasbırakan herhangi bir yükümlülük altına girmiş olmaz. Miras bırakanın katılımı veya izni şarta bağlanamaz. Katılım veya izin sözleşmenin yapılması sırasında söz konusu olmalıdır, sonradan icazet verilmesi sözleşmeyi geçerli hale getirmez.

Geçerlilik şartı olarak miras bırakanın katılım veya izninin gerekmesinin sebebi, mirasın açılmamış olması yani miras bırakanın ölmemiş olması ve hala miras bırakanın tasarrufu altında olan muhtemel bir miras hakkı üzerine sözleşme yapılıyor olmasıdır.

Sözleşmenin şekli konusunda ise doktrinde görüş birliği yoktur. Zira beklanen miras hakkının devri sözleşmelerinin düzenlendiği Türk Medeni Kanunu Madde 678’de de sözleşmenin şekline ilişkin bir hüküm yoktur. Bir görüş, sağlararası hukuki işlem olarak olduğu için şekil serbestisinin söz konusu olduğunu savunmaktaysa da, bir diğer görüş söz konusu sözleşmenin, olasılıklı mirasçılar arasında yapılıyorsa adi yazılı şekilde yapılması gerektiğini, olasılıklı mirasçı ile bir 3. kişi arasında yapılıyorsa noterde düzenleme şeklinde yapılması gerektiğini savunur. Yargıtay ise eski tarihli kararlarında, sözleşmenin herhangi bir şekle tabi olmadığını belirtirken, yeni kararlarında yazılı şekle tabi olduğunu belirtmektedir.

Ancak TMK md. 678’e göre beklenen miras hakkının devri sözleşmesi geçerlilik şartı, miras bırakanın katılımı veya izni olduğuna göre, böyle bir sözleşme yapmanız durumunda hak sahipliğinizi ispat edebilmeniz açısından sözleşmeyi yazılı şekilde yapmanız daha yerinde olacaktır.

3-Hüküm ve Sonuçları

Beklenen miras hakkının devri sözleşmesinin yapıldığı an ile, miras bırakanın öldüğü ana kadar olan süreçte olasılıklı mirasçının temel borcunu ifa etme olasılığı bulunmadığı için bekleme söz konusu olur. Ancak sözleşmeden doğan yan yükümlülükler yerine getirilebilecektir. Mirasçı ile sözleşme yapan kişi ise edimini sözleşmenin kurulduğu andan itibaren yerine getirebilir.

Mirasçı, miras bırakandan önce ölürse sözleşme hükümsüz kalır ve diğer tarafın yaptığı edimin iadesi söz konusu olur. Örneğin diğer taraf edim olarak bir konutun devrini gerçekleştirdiyse, taşınmazlarda devir sebebe bağlı olduğu için, mirasçının ölmesinden dolayı devir yolsuz hale gelecek ve dava açılması gerekecektir.

Beklenen miras hakkını devir alan kişi, mirasçıdan ifanın imkanzıslaşmasına sebep olacak davranışlardan kaçınmasını isteyebilir.

Miras bırakan öldüğünde ise miras açılmış olacak ve beklenen miras hakkını devir alan kişi paylaşma sonucu pay ve hisselerin kendisine verilmesini isteyebilecektir. Ancak bu sözleşme beklenen miras hakkını devir alan kişiyi mirasçı haline getirmez sadece paylaşma sonucunda mirasçıya özgülenen pay ve hisseleri isteyebilecektir, yani mirasçının mirasçılık sıfatı devam etmektedir.